Konuk köşemizde bu sayıda Duygu Alkanat var. Mimar Sinan Üniversitesi’nde eğitimini tamamlamış olan tasarımcı, çalışırken de öğrenme sürecinin devam ettiğinin altını çiziyor. Dünyaya aslında Türk sanatının ve Türk tasarımının satılmasına ön ayak olduklarını vurgulayan Alkanat, tasarımcıların tüketici trendlerine ayak uydurmak, trend odaklı tasarım geliştirmek, ilgi çekebilecek yeni stil, renk ve desenlerle uyumlu ürünler tasarlamak gerektiğini savunuyor.
Öncelikle eğitim ve tasarım hayatının başlangıç serüvenini anlatır mısın?
Muhtemelen klişe olacak ama sanata ilgimin erken yaşlarımda başladığını söyleyebilirim. Bizim zamanımızda çok fazla yönlendirme de yoktu. Aklımdan mühendislik okumak gibi uzak şeyler de geçiyordu. Ama bir noktada içgüdüsel olarak çocukluğumdan beri resim yapmayı, çizim yapmayı ve maket yapmayı sevdiğimi bildiğim için aklımda güzel sanatlar fikri uyandı. Sonuç olarak bariz bir hedefim vardı; ‘Sanat’ eğitimi veren okullar arsında ilk tercihim olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ni kazanmaktı. Zira güzel sanatlar içinde ilk tercihim olan, Geleneksel Türk Sanatları Bölümünü, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi’nde iki aşamalı yetenek sınavı ile kazandım ve okula başladım. Okulum henüz bitmemişken, doğru alanda çalışmakla ilgili aklımda çok fazla seçenek vardı; halı, dokuma, baskı ve ev tekstili gibi. Böylece ilk iş ve staj deneyimim halı sektörünün önde gelen firmalarından birinde çalışmak oldu. Sonrasında kafamı kurcalayan diğer sektörlerde çalışma ve bunları deneyimleme fırsatı buldum. Tüm bu farklara rağmen temelde tasarım üretmek, uygulama yapmak insanın elini güçlendiriyor. 2011-2012 yılları arasında GAİB’in düzenlediği 2. ve 3. Halı Tasarım yarışmasında finalist olarak yer aldım. 2015 yılında Maison Objet Paris ve Tasarım Dergisi’nin düzenlediği yarışmada, halı sergileme ödülü kazandım. Halen tutkuyla desenler yapan bir tasarımcı olarak, 12 yıllık deneyimimle yine sektöre yön veren halı firmalarında trend ve aynı zamanda müşteri odaklı tasarımlar geliştiriyorum.
Sence bu alanda başarılı olmak için okuduğun üniversite ne kadar önemli?
Hem önemli hem de önemsiz gibi ince bir çizgi üzerindeyim aslında. Üniversite portfolyosu veya hangi üniversitede okuduğun da önemli değil. Bu işe yıllarını verdiğin, çalışırken de aslında eğitildiğin ve beslendiğin, kendini geliştirdiğin ve geliştirmeye devam edeceğin uzunca bir dönem. Sonuçta, hedef kitleniz tüketiciler ve deneyim talep ediyorlar. Bir yandan akademide aldığınız eğitim sayesinde kimliğiniz daha da oturmaya başlar. Özgün desenler üretmeye koyulursunuz. Yıllar boyu büyük emekler harcanarak eğitim veren fakülte bölümleri ve oluşturulan eğitimci kadroları gelecek kuşaklara günümüzün sanat ve estetik kavramlarını oluşturmada referans olurlar. Öyle ki, tek başına bir desenin sıradan olabilecek görüntüsü, renkle bütünleştiğinde daha güzel olabildiği gibi, yerinde seçilmemiş renkler, çok başarılı gözüken bir deseni de çirkinleştirebilir. O halde; her şeyden önce, tasarımcının renk ve deseni doğru öğrenmesi ve kombinasyonları doğru irdelemesi gerekecektir. Tekstil tasarımında eğitilmiş yetenekli bir birey özündeki beğeni güdüsüne bağlı olarak çeşitlilik ve alternatifler de getirecektir. Bu da akademi sayesinde mümkün olacaktır.
Halı senin için ne ifade ediyor?
Özgür olmak ve özgün olmak, kendinize özgü olmak. Halının beni, benim de halıyı beslediğim ve evrimleştiğimiz sürekli devam eden bir süreç. Bunu kesinlikle hissediyorum. İki taraflı bir süreç var bu işte. Bir alışveriş var ve sürekli bir şekillendirme süreci. Halı yol arkadaşım…
Bir şey tasarlarken senin için olmazsa olmaz nedir?
Öncelikle araştırmak gerekiyor. Birçok kaynaktan hedef kitlemiz hakkında bilgi sahibi olmak ve veri toparlama sürecine odaklanmak oluyor. Ben her seferinde her koleksiyon için farklı materyal panosu, farklı ilham veya fikir panoları oluşturuyorum. Sonra; hedef tüketicilerle, empati kurmak ve aynı zamanda herkes için tasarım yapma girişiminden uzaklaşarak hedef odaklı tasarım yaparak ilerlemek olduğunu düşünüyorum. Personamda toplanan veri kümesi sayesinde, tasarımımı yapacağım bölgeinsan grubunu yakından tanıyabilir ve anlayabilirim. Böylelikle doğru renk paleti ve deseni zamanında oluşturabilirim. Tabi ki beraberinde her zaman olduğu gibi; özgünlük, yenilikçi ve eşsiz desenler yapmak olmalı.
Halının daha ön planda ve dekorasyonun bir parçası olması adına hem tasarımcılar hem de marka sahipleri sence ne yapmalı?
Aslında Türk sanatını, Türk tasarımını dünyaya satıyoruz. Hem ülkemizi bu alanda daha fazla tanıtmak, hem de çalıştığımız tasarımcıları fuarlara taşıyabilmeyi, ilke haline getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Türk tasarımcıları desteklemek, daha çok sanata ulaşılabilir kılmak, marka sahiplerinin desteği ile olabilir. Aynılaşmamak adına sipariş tasarıma biraz daha temkinli yaklaşılmalı. Tasarımcıların, kendilerine verilen özgürlük düzeyine göre, çok daha güzel işlerin çıkacağına inanıyorum. Gördüklerini birebir uygulamak yerine, yeni bir şeyler keşfetmek, araştırmak bir adım öteye geçirecektir.



