Halı dendiğinde iki medeniyet akla gelir; Türkiye ve İran. Bu sayıda bu iki kültürü çok iyi tanıyan ve harmanlayan bir tasarımcıyı konuk ettik. Mohammad Delasa İran’da doğmuş ve Türkiye’de halı tasarımı yapıyor. Dolayısı ile bu iki halı kültürünü çok iyi benimseyerek tasarımlarına yansıtıyor. Hikayenin geri kalanını ondan dinleyelim.
Öncelikle seni tanıyalım…
İran’da doğdum ama yıllardır İstanbul’da yaşıyor ve tasarım yapıyorum. Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde halı bölümü lisans eğitimi aldım. 20 yılı aşkın bir süredir halı tasarımı alanında çalışıyorum. Ama işim sadece halı desenleri çizmek değil… Renklerin psikolojisi, mekanların ruhu ve insanların hisleriyle birebir ilgilenen bir tasarım anlayışım var. Kendi markamı kurarken amacım sadece halı üretmek değil, bir yaşam tarzı ve estetik bakış açısı sunmaktı. Bugüne kadar İran, Türkiye ve farklı ülkelerde birçok önemli üreticiyle iş birliği yaptım. Sanatı, mimariyi, iç dekorasyonu ve geleneksel değerleri bir araya getiren bir yolculuk bu.
Halı senin için ne ifade ediyor?
Benim için halı, sadece bir dekorasyon ürünü değil… Halı bir hikayedir, bir hafızadır, bir kimliktir. Her düğümde bir ruh, her desende bir geçmiş saklıdır. Halı, evin sadece zemini değil; sıcaklığın, huzurun ve stilin taşıyıcısıdır. Bir halı tasarlarken sadece deseni düşünmem. O halı nerede kullanılacak? Işık nasıl vuracak? Mekandaki diğer renkler ve dokularla nasıl bir uyum kuracak? Bunlar benim için en az desenin kendisi kadar önemlidir.
Sence mekana halı ve tekstil ürünleri neler katıyor?
Halı ve tekstil ürünleri, mekanın ruhunu belirleyen sessiz kahramanlardır. Bir odaya karakter kazandırırlar. Duvar boyası, mobilya, ışık… Bunların hepsi önemli, ama halı olmadan bir mekan tamamlanmış sayılmaz. Doğru bir renk ve doku seçimiyle boş bir oda bir anda sıcacık, davetkar bir alana dönüşebilir. Ben iç mimariyle, boya ile, malzeme uyumuyla da ilgilendiğim için iyi biliyorum: Doğru bir halı, mekana sadece estetik değil; denge, uyum ve duygu katar.

Türkiye ve İran halı dendiğinde akla gelen iki ülke. Bu iki ülkenin halı kültürünü karşılaştırır mısın?
İran ve Türkiye, halı denince dünyada ilk akla gelen iki büyük merkez. İran halısı çok derin bir kültüre, zarif desenlere ve hikaye anlatımına dayanır. Her motifin, her renk kombinasyonunun bir anlamı vardır. İran halısı biraz şiir gibidir.
Türk halısı ise hem tarihsel olarak çok kıymetli, hem de son yıllarda çok yönlü bir gelişim içinde. Çok değerli, köklü halı örnekleri ve muhteşem renk-desen uyumları olan bu ülke, son yıllarda daha çok kullanım kolaylığına, modern taleplere ve global trendlere göre üretime yöneldi. Bu da Türkiye’yi hızlı cevap veren, yenilikçi ve dünyaya açık bir merkez haline getirdi. Türkiye’de yaşayan bir İranlı olarak ben de bu iki kültürü harmanlamaya çalışıyorum: İran’ın zarafetiyle Türkiye’nin pratik zekâsını bir araya getiriyorum.
Bir şey tasarlarken senin için olmazsa olmaz olan nedir?
Benim için en önemli şey: ruhu olan bir tasarım yapabilmek. Bir desen sadece güzel olduğu için çizilmez. O desenin bir hikayesi, bir amacı, bir hissi olmalı. Tasarımıma başlamadan önce mutlaka mekanın ruhunu düşünürüm. Renk uyumunu psikolojik düzeyde analiz ederim. Yıllardır renk psikolojisi üzerine kitaplar okuyorum ve biliyorum ki, yanlış seçilen bir ton bile tüm dengeyi bozabilir. Benim için bir desen sadece göze değil, kalbe de hitap etmeli.
Sanatın, sadece galeri duvarlarında değil; insanların yaşadığı mekanlarda, her gün hissettikleri alanlarda da var olması gerektiğine inanıyorum. Yaptığım ürünlerde hem gelenekten ilham alan hem de çağdaş ruh taşıyan halı koleksiyonlarım var.



