Tükiye’yi dünyada temsil eden “Anadolu” aşığı bir sanatçı: Fırat Neziroğlu

Posted by

Bizim topaklarımızdan, bizi elinden geldiğince gelenekselliğe bağlı anlatan Fırat Neziroğlu, New York moda haftası gibi önemli platformlarda ülkemizi temsil ediyor.

Kendisini Anadolu aşığı olarak tanımlayan Fırat Neziroğlu, aslında dünyada kimsenin taklid edemediği ve adına kendisinin bile koymadığı tarzının temellerini daha ilkokulda atmış. Dedesinin yaptığı dokuma tezgahına yaptığı ilk dokunuş, belki de Türk’e özgü dokuma sanatını dünyanın farklı ülkelerinde anlatacağının habercisiydi. Kilim, halı ve diğer tekstil tasarımlarında Anadolu’nun özüne bağlı kalarak çalıştığının altını çizen sanatçı ile dokuma üzerine keyifli bir röportaj yaptık.

Öncelikle, Fırat Neziroğlu dokuma tezgahıyla nasıl tanıştı?

İlkokula giderken bizim sınıfın haricindeki sınıflarda iş eğitimi dersinde dokuma yapılıyordu. Bizim öğretmenimiz ise matematik delisiydi. Bir gün dedeme okuldan dokuma tezgahı istiyorlar diye bir yalan uydurdum. Daha sonra gizli gizli dokuma yapmaya başladım. Sonra Sezen Aksu’nun portresini dokumaya başladım. Dünyada kimsenin taklit edemediği bu tekniğin temellerini aslında ilk defa orada atmışım. Yaklaşık 6 ay sürdü ve ardından ben hiç dokuma yapmadım. Dokuma ile ilk tanışmam böyle oldu.

Üniversitede konservatuar okumayı hedeflerken, ailemin yönlendirmesi ile tekstil bölümüne girerek güzel sanatlar fakültesinde moda bölümünü kazandım. Çok başarılı olacağımı düşünmememe rağmen elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştım. Sonra bir gün üniversitede koridordan geçerken dokuma tezgahını gördüm. O bölümdeki bir arkadaşta moda bölümüne geçmeyi düşünüyordu ve biz onunla bölümlerimizi değiştirdik. Orada hocalarımız ders anlatırken başka şeyler nasıl tasarlarım diye sürekli düşünüyordum. Döşemelik kumaşlar tasarlıyorduk ve o kumaşlara ben farklı şeyler deniyordum. Bu sıralarda Türkiye’de düzenlenen ilk kumaş tasarımı yarışmalarında birincilikler elde ettim. Beymen Academia ve ITKIB gibi büyük organizasyonlardı bunlar. Yarışmalar için tasarladığım ürünlerde misina ipi kullandım. Şu anda üniversitelerdeki bütün öğrenciler misina kullanmak ister. Onu ilk defa ben yapmış oldum ve bu kendimi anlatan bir dile dönüştü. Boşluk, yokluk, şeffaflık gibi kavramlarla benim bir derdim var. Benden sonra birisi buna bir isim takabilir. Ben şuanda Anadolu kilimi dokuyorum.

Hem halı hemde kilim dokuyorsunuz. Bu iki ürünü tasarlarken sizde ne gibi hisler uyandırıyor?

Kilim bana sınırlı alanda sınırsız hareket etme olanağı veriyor. Aynen hayatımdaki gibi. Herkes beni sınırlıyor; ama ben o sınırların içinde sınırsız bir oyun alanı buluyorum. Bence kilim böyle bir şey. Halı ise düğüm atılıp kesilen havlı bir ürün. Bu yüzden bana biraz daha statik geliyor. O yüzden daha çok kilimler yapmaya çalışıyorum. Bence buradaki esas nokta, hedefe ne kadar yakın olduğunu bilmekle alakalı.

Tasarımlarınızda aynı zamanda atık malzemeler kullanıyorsunuz. Bu malzemelerden yeni ürünler çıkartmak nasıl bir duygu?

Ben Anadolu’ya çok saygılıyım. Anadolu insan hiçbir şeyini atmıyor. Örneğin patchwork tarzında halılar var. Bunlar bizim daha önceleri Anadolu’da kullanılan kırkyama halıları. Sanki dışarıdan geliyormuş gibi ama aslında ve özümüzde olan şeyler bunlar. Dünyayı insanlık olarak çok hırpalıyoruz. O yüzden ben plastiğin üretilmesine başta karşıyım. Geri kalan tekstil ürünlerinin de dönüştürülmesi taraftarıyım.

Modernizm sizin için ne anlama geliyor?

Ben bu kavrama çok karşıyım. Modernizm, İnsanı tek tip yapar ve kimsenin ihtiyaçlarını gözetmeden size sunar. Her evlenen aynı L koltuğu alıyor. Herkes aynı TV ünitesine sahip. Bir eve gittiğinizde su bardaklarının nerede olduğunu aşağı yukarı tahmin edersiniz. Bunlar hep bu kavramın sonuçları. Anadolu’daki herkes özünü bırakıp modernleşmeye çalışıyor. Mesela bir kadın abajur yapıyor. Ama o abajurun nerede nasıl kullanılacağına dair bir fikri olmadığı için ortaya güzel olmayan bir iş çıkıyor. O kadar emek boşa gidiyor. Bu yüzden ben geleneğimize uygun ürünler çıkarmayı seviyorum. Yaptığım dokumalarda Anadolu kilimini anlatıyorum. Ama bunları yaparken geleneksel motiflere bağlı kalmıyorum. Benim için neyi neden yaptığın önemli. Bir kilim motifini modernize etmek yerine, özüne bağlı kalarak kendi anlatım dilimi kullanıyorum.

Türkiye’nin her yöresinde farklı kilimler ve halılar dokunmuş. Bunlardan hangileri sizi daha çok etkiledi?

Bu soruyu şöyle cevaplamak istiyorum. Taylan kraliçesine bir kumaş dokumak için Tayland’a davet edildim. Oraya gidince bana ilk olarak bütün ülkeyi gezdirdiler. Pamukların nasıl yapıldığını, ipekleri ve ketenleri nasıl ürettiklerini ve dokuduklarını gördüm. Oradaki kadınlarla birlikte çalıştım. Bu bir aydan daha kısa sürdü. Ben bu süre içerisinde o ülkede tekstil adına nelerin nasıl yapıldığını ve tekniklerini öğrendim. Bunun aynısını Türkiye’de yapmaya çalışsak ne kadar sürer? Böyle gelen birisini nereye götürebilirsiniz? Tahmin ediyorum ki 3 yıldan fazla bir süre zaman harcarsınız. O yüzden hangi halıyı hangisinden ayırabilirim ki… Hepsini gerçekten çok beğeniyorum.

Makine halısında dünyanın en büyük üreticisiyiz. Özellikle bu halıların tasarımları hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizin tavsiyelerinizi dinleyebilir miyiz?

Maalesef bu konuda sektörü hiç heyecanlı ve yenilikçi bulmuyorum. Çünkü bizde bir şey yapılırken muhakkak daha önce yurtdışında olması şartı koşuluyor. Yani görmediğimiz bir şeyi yapma cesaretimiz yok. Daha önceden katedraller ve yüksek binalar vardı ve bu binaların iç duvarlarını tekstil ve kumaşlarla kaplıyorlardı. Bende aynı şekilde duvarlara konulacak ve yalıtıma katkı sağlayacak art work çalışmalar yapıyorum. Ama bunu üreticiye gösterdiğimde olmaz diyor.

Uluslararası arenada birçok başarınız ve çalışmalarınız var. Birazda bu başarılarınızdan bahseder misiniz?

2000 yılında İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde okurken ilk kişisel sergimi açtım. O dönemde hocalar bile sergi açamıyorlardı. Ben bu konuda bir ilki gerçekleştirdim. Daha sonra Beymen Academia’nın 5 aylık bir eleme süreci olan tasarım yarışmasına katıldımç Bu sürede her ay başka başka jüriler gelip bizi eliyorlardı. Zorlu bir sürecin ardından Beymen Academia’yı da kazandım.

Peki, New York moda haftasında Türkiye’yi temsil ettiniz. Neler yaşadınız ve neler hissettiniz?

Daha önce ITKIB’in yarışmasında birinci olmuştum. O zamandan beri de onlarla bağlantım kopmadı. Bir gün beni aradılar ve New York Fasion Week’e gider misin? diye sordular. Bende izlemeye gideceğimi düşünerek kabul ettim. Onlarda koleksiyonumun ne durumda olduğunu ve 15 günlük bir sürecimin olduğunu söylediler. Sonra harika bir ekip toplayıp 56 parçadan oluşan bütün koleksiyonu 12 günde hazırladık. Bizim için çok güzel bir tecrübe idi.

Comments are closed.